1 Mayıs 2021 Cumartesi

YENİ BİR “DİJİTAL DÜNYA DÜZENİ” Mİ OLACAK?

(Umran Dergisi)


Yeni Dünyanın Yeni Gerçekleri

Çağlar boyu değişimler ve dönüşümler yaşayan insanoğlu, her zaman kendini aşmaya çalışmış daha iyi ve daha rahat bir yaşamın özlemiyle hareket etmiştir. Yaşadığımız çağ, insanların hayal gücünü bile zorlayacak dijital devrimlere sahne olmaktadır. Daha önce, yeni ortaya çıkan bir teknolojinin geniş bir etki oluşturması yıllar sürmekteydi. 1807 yılında bulunan içten yanmalı motorun otomobile dönüşmesi 101 yıl sonra Ford tarafından gerçekleştirilmişti. Günümüzde ise, cep telefonu,  bilgisayar ve tablet uygulamalarının etki hızları en çok 2 yıl içinde gerçekleşmektedir.

İnsanın teknolojide analogdan dijitale, dijitalden siber etkileşime çok hızla savrulduğu bir tarihi sürece şahitlik ediyoruz. Yazı ve matbaa devrimleri, nasıl toplumları her alanda dönüştürdüyse dijital devrim de toplumları dönüştürmektedir. Bilişim teknolojilerindeki baş döndürücü gelişmeler sonucunda insanlar, toplumları kökünden değiştirecek 21’inci yüzyılın dijital teknolojilerine bağımlı hale gelmiştir. Yapay zekâ, otonom sistemler, büyük veri(big data), robotlar, nesnelerin interneti, blockchain, makine öğrenimi, artırılmış gerçeklik, 3D yazıcılar,  dijital para, 5G'ye kadar her şey hayatımıza girmiş durumda. Dijital teknolojiler, akıllı sistemler ve dijital platformlar günlük hayatımıza, iş hayatımıza o kadar girdi ki, insanoğlu adeta bir “dijital kobay”a dönüşmek üzere.

“Dijital Dönüşüm” gibi bir dönemden geçiyoruz. Dünya değişiyor ve post modern çağ yeni başlıyor.  İletişim teknolojilerinin çok hızlı bir şekilde hayatımıza girmesiyle zaman ve mekân mefhumu değişiyor. Dünyanın her yerinden her çeşit ve kültürden insan birbiriyle anında iletişim kurabiliyor, yeni tür ilişkiler gündeme geliyor, modern hayatın en önemli unsuru olan mekân meselesi ayağımızın altından kayıyor. İşyeri mefhumu değişmekte, başka bir ülkedeki işverenle çalışmak, telekonferansla toplantı yapmak, evde oturup süpermarketlerden alışveriş yapmak mümkün olmaktadır. Bir zamanlar bilim kurgu romanlarında okuduğumuz, filmlerinde gördüğümüz şeyler bu gün bir bir gerçekleşmektedir.

Her geçen gün dijital ağlar hayatımıza dâhil olmaktadır. Bilgisayar ceplerimize girdi, internet parmaklarımızın ucunda.  Artık bir tıkla bilgiye çok kolay ulaşılabilen bir çağda yaşıyoruz. Bilgi, ses ve görüntünün hızlı paylaşımı ve yayılışı sağlandığından, farklı mekânlardaki kişilerin ortak bir platformda bir araya gelmesi, çok uzaktaki kişilerin birbirleriyle rahat irtibat kurabilmesi, kişilerin çok kısa sürede kendini geniş topluluklara tanıtabilmesi mümkün olmaktadır. Dış dünya ile dijital mecra üzerinden irtibat kurma mümkün olduğundan birçok şey sanal ortamda yapılabilecektir.

COVID-19 süreci,  dijital dönüşümü hızlandıran bir etken oldu. Dünya için bir milat olan covid-19 süreci ile ciddi bir değişim ve dönüşüm yaşanmaya başlandı. Salgını nedeniyle toplumun büyük bir kesiminin evde kalmaları nedeniyle, uzaktan çalışma, görüntülü görüşme uygulamaları, e-ticaret, online alışveriş ve bulut çözümleri bu dönemde önemli uygulamalar haline geldi. UNESCO verilerine göre 150’den fazla ülke sanal eğitim başladı bile. Eğitim bundan sonra daha ziyade uzaktan eğitim şeklinde olacak. Müzeler, kütüphaneler, kültür kurumları her şeylerini sanal ortama aktarmaya başladılar. Bir diğer değişim de ibadetlerle ilgili olarak yaşanmaya başlanmıştır. İbadethaneler  gitmek kısıtlandığı  için,  önümüzdeki süreçte vaazların ve ibadetlerin internet üzerinden dijital platformlardan  yapılması planlandığı konuşulmaya başlanmıştır. Hıristiyanlıkta online günah çıkarma sürecinin başlamış olduğu söylenmektedir.   

Dijital Dünyanın Sosyal Ve Kültürel Hayata Etkileri / Dijital Kuşatma

Teknolojik gelişmelerin hızına bağlı olarak sosyal yapı da çok hızlı ve radikal bir biçimde değişip dönüşmektedir. Değişen dünyada en önemli sosyo-ekonomik varlığı haline gelen bilginin/verinin ve internet teknolojilerinin merkezde olduğu yeni bir toplumsal düzen ile karşı karşıyayız.  İnsan hayatını kuşatan dijital ağlar, din algısı, devlet, millet, siyaset, demokrasi, ekonomi, sağlık, eğitim, haberleşme, üretim-tüketim ilişkileri gibi sosyal ve kültürel hayatı teşkil eden her şeyi değiştirmektedir.

Parmakları her daim tuşlarda, gözlerini ekrandan ayırmadan karşısındaki ile ilgilenen, iPhone, Android, Facebook, Whatsapp, Twitter, Instagram kucağında yetişen ve teknolojinin pençesinde kıvranan robotik bir nesil yetişmektedir. Az okuyan ancak her konuda ahkâm kesen, dijital kitap ve gazete sayfalarında satırdan satıra zıplayıp fikirden fikre konan fakat bunlar arasında sistematik bir bağlantı kurmaktan aciz, rol modeli, idealleri, hedefleri ve şahsiyeti konusunda kafası karışık, bunalımlı bir nesil. Fikirden ziyade görselliğin daha baskın olduğu bir dönemden geçiyoruz. Daha çok görmeye dayalı sosyal ağlar, zihni sürekli meşgul ettiği için, hafıza kirliliği oluşturmakta, sözlü öğrenme becerisini zayıflatmakta, unutkanlığı artırmakta, konuşma ve dinleme becerisini bozmaktadır.

Salgın bir hastalık gibi yayılan ve bağımlılık haline dönüşen çoklu katılımlı online oyunlar, saatler süren telefon görüşmeleri, sanal sohbetler, kişinin kendisinden, ailesinden ve toplumdan uzaklaşmasına neden olmaktadır. Kişi, başkaları tarafından görülmemenin rahatlığıyla, gerçek hayattaki tavırlarından daha serbest hareket ederken, gerçek kişiliği ile hayal ettiği kişilik arasında sanal bir dünyada gel-git’ler yaşamaktadır.  Kendini beğendirme egosu,  kendini sürekli ilgi odağı hâlinde tutmaya çalması ve meşhur olma takıntısı ile gerçek dünyadaki kimliğiyle sanal dünyadaki kimliği arasında bocalamaya başlamakta, gerçek dünyaya yabancılaşmaktadır. 7/24 oynanan şiddet içerikli oyunlar insan tabiatını değiştirmekte,   sevgi ve şefkati yok etmekte, derslerini, sorumluluklarını, günlük hayattaki ihtiyaçlarını dahi ihmal eden içine kapanık, psikolojisi bozuk insanlar ortaya çıkmaktadır.

Aile içinde bir arada geçirilmesi gereken zamanların bilgisayar karşısında geçirilmesi, aile bağlarını zayıflatmaktadır. Sosyal ağlarda ahlâkî açıdan uygunsuz durumların oluştuğu, kadın erkek münasebetlerinde sınırların aşıldığı ve aşındığı da bilinen bir gerçektir.

Kişinin ekranda kendini tanıtım becerisine göre arkadaşlıklar oluşuyor. Erkek bir kişi kendini kadın veya tersi, yaşlı birisi kendini genç olarak tanıtabiliyor. Kişinin jest ve mimiklerini görmeden, ses tonu ve hissiyatının farkına varmadan sadece harf ve resimlerle oluşan sanal arkadaşlıklar, bir tuşla da bitirilebiliyor. Yoğun bilgi, haber, mesaj ve görüntü bombardımanı nedeniyle insanlar duydukları haberlere karşı duyarsızlaşıyor. Çünkü tepki vermek için yeterli süre geçmeden başka bir şeyle karşılaşıyor.

Bilgiye sınırsız erişim ve kullanabilme becerisine sahip toplumlarla, bu imkâna sınırlı erişimi veya hiç sahip olmayanlar arasında bir dengesizlik ve eşitsizlik söz konusudur. “Dijital Fırsat Eşitsizliği”  toplumlar arasında bölünme/tabakalaşma, ayrımlaşma ve parçalanmışlığı artırmaktadır. Çünkü dijital alanda söz sahibi olanlar reel dünyada egemenliklerini daha da genişletme imkânı bulmaktadırlar. Gıda açlığı gibi bilgi açlığı da bireysel ve toplumsal anlamda eşitsizliklere neden olmaktadır.

İnternet kültürüyle büyüyen nesilde ana dilini yanlış öğrenme ve dilin yozlaşması söz konusudur. Sürekli klavye karşısında yazışma yapan gençler, kitap okumak ve yüz yüze diyalog gibi klasik yöntemlerden uzaklaştıkları için daha kısa, argo ve Türkçeden uzak bir dil kullanmaktadır. Daha hızlı yazabilmek için Türkçedeki ünlü harfleri kullanmıyorlar. ”selam” yerine ”slm” “merhaba” yerine “mrb” diye yazmaktadırlar. Mesajlaşmalarda ve sohbetlerinde kelime yerine hiçbir dilde olamayan simgeler kullanılmaktadır. Belli bir süre sonra klavye dili, konuşma diline de yansımakta, sığ konuşma ve yazışma dili lisanı ve sözlü anlatım kabiliyetini bozmaktadır.

Sanal alemde özel yaşamın olmadığı mahremiyet duvarlarının bir bir yıkıldığı bilinmelidir. Mesajlaşma ağlarını kullananların büyük çoğunluğu, kullanım şartlarını bilmeden kabul butonuna basmaktadır.  Ardında milyarlarca dolar kazanan dev şirketlerin bulunduğu bu uygulamaların özenle tasarlandığı göz ardı edilmektedir. Akıllı telefonlarımızla duygularımızı, düşüncelerimizi tüm mahremiyetimizi 'görünmez' merkezlere veri olarak gönderiyoruz.

Sosyal medya hesapları, size ait özel bilgileri isteyerek hakkınızda küçük bir bilgi bankası oluşturur. Sildiğiniz hiçbir şey ise, aslında silinmemiş arka odalarda muhafaza edilmektedir. Çoğu kişi yaptığı işlemlerin altında işleyen güvenliğin, teknolojik yapısını bilmediği için bu  işlemlerin takip edilme ihtimalini  düşünmez. Buralarda, kişiye ait tanıtıcı bilgiler, fotoğrafları, videoları, kişinin ilgi alanların, arkadaşları, toplumsal olaylarla ilgili yorumları hepsi depolanıp görülebilir durumdadır. Bir küresel bilgi deposu olan bu şirketler, bu işten kâr elde etmek için milyarlarca dolar yatırım yapıyorlar. Bir Eskimo atasözü : "Rüzgârsız havada dönen fırıldağın mutlaka bir üfleyeni vardır."  Mahremiyetin metalaştırması ile bu fırıldak dönmektedir.

Yeni Küresel Bir Güç - Dijital Dünya

Güç, çağlar boyunca sosyal, siyasal ve kültürel hayatı dönüştüren, toplumu belli bir biçimde davranmaya zorlayan bir unsur olmuştur. Günümüzde güç kavramı yeni bir değişime uğruyor. Bilgi ve iletişim teknolojilerinin tahminlerin ötesinde bir hızla değişmekte olduğu bir dünyada, veri toplamanın, işlemenin ve dağıtımın dijitalleşmesi ile elde edilen bilgi üstünlüğü artık askeri ve ekonomik güçle beraber dijital ağları da bir güç unsuru haline getirmiştir. Bilgiye sahip olanlar dünyanın gidişatına da yön verme gücüne sahip olmaktadırlar.

Uluslararası ilişkileri dünyadaki güç dengesi belirliyor. Dünyada dengeleri değiştirecek potansiyelde bir güç olan teknoloji artık bir ülkenin dünya üzerindeki konumunu, diğer ülkelerle ilişkisini ve dünyadaki yerini kökten etkiliyor. Teknolojiyi üretenler ve iyi kullananlar, bu yeni dönemin güçleri olacak. Birçok ülke kendi politikalarını başka toplumlara duyurmak ve benimsetmek için, dışişleri bakanlıkları bünyesinde “dijital diplomasi” ya da “teknoloji-diplomasi” adlı birimler oluşturuyor, stratejiler geliştiriyorlar. Amerikan diplomasisi sanal alemin devleri Google, Facebook, Tweeter ve Sillikon Vadisi ile yakın işbirliği içinde çalışıyor.

Günümüz dünyasında siber operasyonlar, psikolojik harekâtın ve ekonomik hedefler üzerinde etki oluşturmanın bir vasıtası haline gelmiştir. Bu nedenle, “siber güvenlik”, ülkelerin baş etmekte en çok zorlandığı bir alan olacaktır.

Şu an internet, bilgiye ulaşmada ki hızıyla dünyanın en etkili silahı ve denetiminin tam anlamıyla mümkün olmaması nedeniyle bilinçsiz toplumlar ve yerleşik kültürlere karşı en büyük tehdittir. El-kol hareketlerinizi, nabız atışlarınızı, vücut ısınızı, dudak, göz, yanak hareketlerinizden sizin ruh halinizi anlayan, beyin dalgalarını okuyarak düşüncelerinizi algılayan ve ona göre cevap hazırlayan bir sistem geliyor.[1]

Dijital teknoloji, yaşadığımız çağı ve geleceğimizi, irade ve kontrolümüz ötesinde bir hızla değiştirirken; yeni kaygı, korku ve stres kaynakları karşımıza çıkmaktadır. Telefonunuzda, bilgisayarınızda alarmı saat kaça kurduğunuz, günlük kaç adım attığınız, hangi toplu taşıma araçlarını kullandığınız, ne tür ödeme yaptığınız bilinmektedir.  Attığınız mesajlar, evdeki konuşmalarınız, alış-verişlerinizde neler aldığınız, internette yaptığınız aramalar, sağlık bilgileriniz, arkadaş seçimleriniz, sanal platformlara üye olurken verdiğiniz izinler ve diğer birçok şey, mevcut kişisel kimlik bilgileriniz ile birlikte merkezi bir sisteme kaydedilmektedir. Akıllı cihazlar aracılığıyla; kan dolaşımınız, tansiyonunuz, buzdolabınızda neler olduğu, nereye gidip geldiğiniz, saat kaçta kimlerle toplandığınız, karakteriniz, duygu durumlarınız, zevkleriniz,  zayıflıklarınız, korkularınız gibi gerçek hayatınızdan toplanan bilgiler, algoritmalarla işlenmektedir. Daha sonra bu bilgiler derlenmekte, işlenmekte, veri raporları haline getirilip, sizin gelecekte ne yapacağımız, nasıl davranacağımız tahmin edilerek siyasi ve ticari amaçlarla kullanılmaktadır.

Bu gücün ve bilginin yaygınlaşmasıyla birlikte kendimizi saklamamız zorlaşacak. Biri bizi gözetleyecek. Her anımızın kontrol edildiği bir dünya bizi bekliyor. George Orwell’in “1984” romanında söz ettiği “büyük gözaltı”ndan daha tehlikeli bir tehditle karşı karşıyayız.   Özelimiz, gizlimiz, saklımız kalmayacak. Kısacası insanoğlu, bir düğmeye basılarak “hack”lenecek. Çünkü şeytaniler artık hedef büyüterek, asıl hedef olan Beyin’e yöneldiler. İnsanoğlunun hack’lenmesi konusunu Davos’ta ortaya atan Yuval Noah Harari, Homo Deus: Yarının Kısa Bir Tarihi  kitabında “Önümüzdeki dönemde bedenimizi ve zihnimizi yeniden inşa etmenin yollarını bulacağız. Dolayısıyla veri 21. Yüzyılın ekonomisinde yeni bir ürüne dönüşecek. Tekstil, otomobiller ya da silahlar değil; bedenler ve zihinler geliştireceğiz,” diyor. Harari, Bir algoritmadan ibaret olan organizmaların şifresini çözme yeteneğine kavuştuk. Biyokimyasal verileri elektronik sinyallere çevirerek bilgisayarların analiz edebilmesini sağladık.  Teknolojik elitlerin yeni hedefi beynimiz” diyor ve algoritmaların bizi kendimizi bildiğimizden daha iyi tanıyabileceğini öne sürüyor.

Bu sistemlerin tüm bilgileri kontrol edebiliyor olması özgürlüklerin büyük bir tehlike altında olduğunu gösteriyor. Kişinin kendi tasarrufunda olan kişisel bilgilerinin ve davranışlarının, kendi iradesi dışında tahmin ve kontrol edilerek modellendiği böyle bir ortam kişinin özgürlüğünün elinden alınması, bilgi ve gücün, belli bir elit grup ve şirketin elinde toplanması demektir. Küresel alanda ortaya çıkan devasa boyuttaki verinin az sayıdaki kişi ve şirket tarafından kontrol edilmesi, bir tekelleşmeye yol açtığı gibi işbirliği ve denetimi reddetmeleri nedeniyle zoraki bir diktatörlüğe ve  “Dijital Faşizme” de yol açmaktadır. Bu durum devletler için bir güvenlik sorunu olurken hem de ekonomik rekabeti tehdit eden durum ortaya çıkarmaktadır.

İşte bu noktada, gelişmiş ülkelere bağımlı kalmamak için dijital innovasyonda gerekli ilerleme sağlamalı, başkalarının müdahale edemeyeceği ve yazılımı ve donanımı bize ait kendi akıllı sistemlerimizi kurmamız gerekiyor. Dijital dönüşümü ne kadar iyi yönetirsek değişen dünyada kendimizi o kadar güçlü bir yere konumlandırırız. Aksi takdirde, bilgiye hakim olanlar bu inanılmaz gelişmelerin baş aktörü olurken, geriye kalanlar ise bu oyunun içinde yitip giden figüran mertebesinde kalacaklardır. Putin’in “Yapay zekada lider olan, Dünya’nın hakimi olur” söylemi ile Elon Musk’ın “Yapay zeka 3.Dünya Savaşı’na neden olabilir” tespitini göz ardı etmemek gerekiyor.

Mobil internet bağlantısının beşinci nesli olan ve sağlık açısından ciddi bir tehdit oluşturacağı belirtilen 5G teknolojisi, yüksek coğrafi kapsama alanı ile birbirinden farklı dünyaları birleştiren yüksek kapasiteli bir yapıdan oluşmaktadır. 5G, makinelerin kendi aralarında iletişimi olarak ifade edilen “nesnelerin interneti” gibi özellikler sayesinde makine ve bireyler arasında gerçekleşecek etkileşimleri yüksek bir hızla akıllı cihazlar üzerinden sağlayan, dünyanın her neresinde bulunulursa bulunulsun tüm mobil cihazlara bağlanılmasını mümkün kılan özelliklere sahiptir.

5G teknolojisinin ortaya koyacağı fırsatlar ve tehditler ile sosyoekonomik etkisi henüz tam olarak tanımlanabilmiş değildir. 5G sunduğu ağ imkânları ile önemli ekonomik avantajlar ve toplumsal ilerlemeler vaat etmektedir.  5G teknolojisinde ABD’nin çok ilerisinde olan ve ABD’den on iki kat fazla 5G baz istasyonuna sahip olan Çin’in, 5G ağlarının kontrolünü ele geçirip rakip ülkelere veya kendisine bağlı şirketlere bilgi aktarmaya başladığı söylenmektedir.

Dijital Para Ve Nakitsiz Toplum Geliyor…

Rothshild’in The Economist dergisinin bundan tam 33 sene önce 9 Ocak 1988'de yayınlamış olduğu sayısının kapağı, doların tahtına "ateş düşeceğini ve doların küllerinden Phoenix (Anka kuşu) adlı bir kripto para doğacağını” resmediyor. Dünya para birimine hazır olun diye yazıyor. Bu bir tesadüf olabilir mi?

Koronavirüs salgını sırasında ekonomilerin büyük bir çöküş yaşaması  sanal paraların gündeme gelmesini hızlandırdı. ABD, ekonomisini korumak amacıyla bir nevi dijital kölelik olan ‘‘Dijital Dolar Cüzdanı Yasası’’nı kongreye sundu. FED her zamanki hegemonyasını devam ettirmek için Dijital Doların en büyük rezerv para olmasını istiyor. Rusya, Çin, Almanya ve Fransa Dijital Dolar'ın rezerv para olmasını engellemeye çalışıyor. Ayrıca her ülke Dijital Para çıkartırsa bunların karşılığı ne olacak sorusu şimdilik cevapsız durumda.

Küresel güçler arasındaki kavganın sebebi yeni para sistemi ve bunu kimin yöneteceği.

Dünyadaki merkez bankalarının büyük bir kısmı “dijital merkez bankası parası” (CBDC) uygulama çalışmalarını sürdürüyor. Nakit ödeme nesli tükenmekte olan bir türe dönüşmek üzere. Akıllı telefon üzerinden ödeme ve alışveriş yapmak artık normal hale geliyor.  Başta Çin olmak üzere bazı ülkeler nakit paralarını dijitale çevirdiler bile. Çin’de şu an neredeyse nakit para kullanımı sıfırlanmış vaziyette. Çin şimdi bu sistemin tüm dünyaya yayılmasını istiyor ve bu alanda tekelleşmeye çalışıyor. Çin'in yanı sıra Facebook da Whatsapp üzerinden böyle bir sistem kurmaya çalışıyor.

Özellikle genç nüfus, hızlı ve kolay olan dijital ödeme sistemlerini tercih ediyor. Bankalar ve firmalar, ATM'ler, para taşıyan minibüsler, personel istihdamı gibi maliyet unsurları nedeniyle sanal ödeme sistemlerine geçiyorlar. Ancak nakitsiz bir ekonomide, yoksulların, yaşlıların ve vasat halkın durumunun nasıl olacağı önemli bir problem olarak önümüzde durmaktadır.

Dünya Sağlık Örgütü Covid-19 ile ilgili olarak yaptığı bir açıklamada, kâğıt paraların hastalığın bulaşması noktasında önemli riskleri içermesi nedeniyle temassız dijital seçeneklerin kullanılmasını tavsiye etmiştir. Görüldüğü üzere, dünyayı yeniden şekillendirmeye çalışan küresel güçler nakitsiz toplum dönüşümünü gerçekleştirmeye yönelik bir takım adımlar atmaktadırlar. Bundan sonra, Merkez bankalarının madeni paralar ve banknotlar üzerindeki tekelinin, dijital para üzerinden özel tekellere geçmesi gündeme gelecektir. Bu dönüşüm olduğunda kimin nereye ne kadar para harcadığı da net bir şekilde öğrenilmiş olacağı için,  insanlar, alışveriş alışkanlıklarının gözetlenmesi ve özel kişisel verilerinden başkalarının yararlanması konusunda savunmasız kalacaklardır.

Fıtrata Müdahale - Neuralink’ler Geliyor…

Dünyaya yön vermeye soyunan küresel şer odakları, önce sermayeye sonrada teknolojiye sahip olduktan sonra insanları yönlendirmek ve dünyayı kontrol altına almak için her yola başvuruyorlar.

İnsan beynine bir cihaz ile bağlanarak arayüz takıp hafıza transferi yapmayı planlıyorlar. TeslaMotors ve SpaceX şirketlerinin sahibi ElonMusk, NeuraLink adlı yeni bir şirket kurduğunu ve insan beynini bilgisayar arayüzlerine bağlayacak Neuralink cihazını üzerinde çalıştıklarını açıklamıştı.  Pille çalışan bir chip kafatasına yerleştirilecek ve kafanızdaki elektrik sinyallerini okuyabilen elektrotlar gönderebilecek. Chip, beyne bağlanan ve sinyalleri okuyan süper ince “teller” kullanarak çalışacak. Ama daha korkuncu bu cihaz yapay sinyaller de üretebilecek. Yani insanı, insan-makine karışımı bir siborg (cyborg-cybernetic organism-yarı robot) haline getirecekler. Gelecekte birçok işi robotlar yapacak diye biliyorduk ama şimdi anlaşılıyor ki insanları robotlaştıracaklar.

Elon Musk yaptığı bir açıklamada  " Dijital bir süper bilgisayardan daha akıllı olamayacağız, bu nedenle, onları yenemezseniz, onlara katılın."[2] ifadelerini kullanıyor. Musk, insanların “yapay zekayı içinde barındıran bir tür ortak yaşam (simbiyoz)” elde etmek için vücuda eklemlenen, yakın fiziksel ilişki içinde yaşayan iki farklı organizma arasındaki etkileşimi sağlayan bir biyoteknolojik çalışmayı sürdürüyor. İnsan organizması içine inorganik bir malzeme ve yazılım yerleştirecekler. Bu yazılım bir bulutla iletişimde olacak ve bu bulut şirketler tarafından yönlrndirilecek. Yani insanı başka türlü bir yaratık haline dönüştürmeye çalışıyorlar. Biyoloji-veri-bilişim teknolojisi üçlemesini bir araya getirerek, Yapay zekayı biyolojik forma dönüştürme gibi çok tehlikeli bir iş yapıyorlar. Yaptıkları şey hiçbir zaman insan gibi olmayacaktır ama insan fıtratını tekno-silahlarla örseliyorlar. İnsanın tanrılaşma azmanlığı ile Allah’ın verdiği saflığı bozma peşinde koşuyorlar.

Elon Musk, dile ne olacağından emin olmadığını, yeni beyin teknolojilerinin gelişmesiyle daha hızlı bir iletişim kurulabileceğini ve 5 yıl içinde dile gerek kalmayabileceğini de söylüyor.[3]

Google’ın yaşlanmayı önleme amacıyla biyoteknoloji alanında yatırımlar yaptığı bir dünyada, yapay zeka üzerinden ölümsüzlük programları yapan “transhumanist” bir taife de türemiştir. Bilimsel olarak imkânsız olan bu şey için ‘Alcor Yaşam Uzatma Vakfı’ adlı vakıf kurup çölde bir depo inşa etmişler. Ölümleri gerçekleşir gerçekleşmez bedenlerini buraya getirtip ölüme çare bulununcaya kadar dondurulmuş vaziyette bekleyecek sonra hayata kaldıkları yerden devam edeceklermiş.

Bir de, ölüm sonrasında beyinlerini kullanabilmek için geçmiş hafızalarını, zihinlerini makinelere yükleterek “digital avatar” olmayı amaçlayanlar var. Amerika'da bulunan Eternime ve LifeNaut adlı şirketler bu alanda çalışmalarını sürdürüyor. Kişiye ait tüm bilgiler ve geçmişindeki tüm dijital hareketler veri olarak alınıyor yapay zeka algoritması kullanılarak ölenlerin sanal alemde bedenini ve zihnini yedeklemeyi teklif ediyorlar. Bütün bu yapılanlar, tekinsiz bir geleceğin insanlığı beklediğine işaret ediyor.

Sosyal Medya ve Sinsi Silah “İnfodemi”…

Günümüz teknolojileri ile bilgiye erişimin oldukça hızlı ve kolay olması, paylaşımların toplumsal etkisini ve tepkisini kısa zamanda büyütebilmektedir. Hiç bir değer yargısı tanımayan sosyal medya kontrolden çıkmıştır. Sosyal medyada bilgi denetimli olarak yayılmadığı için yanlış kaynaktan gelen bilgi ve “fake” paylaşımlar, karışıklıklara yol açmakta, yanlışla doğrunun birbirine karışması nedeniyle doğru bilgiye olan güven azalmaktadır. Yalan veya yanlış haber ve komplo teorileri içerikli “İnfodemi”nin artması insanları yanlış bilgiye, endişe ve paniğe yönelterek kaygı ve belirsizlik ortamına neden olmaktadır. Bu haberleri yayanlar, farklı çıkarlar için insanların bu kontrolsüz paylaşma güdüsünden faydalanmaktadırlar.

Bilgi kirliliğinin farkında olmak, okuduğumuz veya duyduğumuz her şeye inanmamak günümüz sosyal medya çağında dikkat etmemiz gereken önemli bir husustur. Her gelen haberi, bilginin kaynağına bakmadan, doğru olup olmadığını kontrol etmeden hemen paylaşma alışkanlığından kurtulmanın bir yolunu bulmak gerekiyor.

Sosyal medya şirketleri, artık siyaseti dizayn ediyor, siyasetçilere müdahale diyorlar. Twitter, Trump’ın mesajlarına ambargo koydu.  Türkiye’de Süleyman Soylu ve Devlet Bahçeli’ye ambargu koydu. Facebook, Uganda’da seçimlerin öncesinde Devlet Başkanı Museveni’nin açtırdığı sayfaları kapattı. Museveni’nin muhalefete ait yirmi civarında Youtube kanalının kapatılması talebini ise reddetti. Facebook’u bir psikolojik harp zemini olarak kullanan Myammar ordusu, 2016 yılında kurduğu 700 yüz kişilik siber savaş timine ürettirdiği yalan haberlerle Budist çoğunluğu Müslüman azınlık aleyhine kışkırtmış, bu kışkırtmaların sebep olduğu saldırılarda binlerce Müslüman katledilmiş, yüz binlercesi yerini yurdunu terk ederek Bangladeş’e sığınmak zorunda kalmıştı. Bütün şikâyetlere, ikazlara rağmen, Facebook, katliama sebep olacağı açık seçik görülen yalan haberleri, kışkırtmaları yayından kaldırmamış, o içerikleri oluşturan kötü niyetli kimselerin hesaplarını kapatmamıştı. Birleşmiş Milletler tarafından kurulan Uluslararası Myanmar Bağımsız Araştırma Misyonu’nun yayımladığı rapor ile katliamdaki rolü tescillenen Facebook, “dezenformasyon ve nefretin yayılmasını engellemede çok yavaş kaldık.”iİtirafında bulunmuştu.[4]  LGBT ile ilgili bir olay olduğunda çok hızlı davranan bu platformlar, konu Müslüman kanı akıtmak olunca çok yavaş davranmakla ahlaki bir değer taşıdıklarını göstermektedirler. Bu tavırları onların yeri geldiğinde ideolojik davrandıklarını göstermektedir.

Kendi dünya düzenini kurmak için dünyayı değiştirmeye çalışan bu şirketler, buna uymayan ülkeleri, milletleri, devletleri, dinleri, siyasi görüşleri, cemaatleri tasfiye etme yoluna gidecekler. Doğruyu yanlışı birbirine karıştıran, gerçeği gizleyen, uydurma haberler yayan sosyal medya yöntemleri ile adeta silahlı bir güç gibi dijital darbe yapmaktadırlar. Bundan sonra darbelerin, müdahalelerin ordulardan çok bu sosyal medya yapılarının kitle manipülasyonuyla, sansürüyle, ifade özgürlüklerini engellemesiyle yapılacağını görmeliyiz

Bir Telekom şirketinin fikrirni beğenmediği bir müşterisinin hattını kesme yetkisi yoktur. Ancak sosyal medya şirketleri kendilerini mahkeme yerine koyarak, bir görüşün, bir ifadenin suç teşkil edip etmediğine karar vermekte ve ceza uygulayabilmektedir.

Enformasyon Jeopolitiği ve Açık-Kaynaklı İstihbarat…

Bilginin de bir jeopolitiği olduğunu, dijital teknolojilerin jeopolitik ve stratejik vizyona yön verebileceğini aklımızdan çıkarmayalım. Bilgiyi kontrol etme yeteneği, rekabet halindeki devletlerin gücünü belirlemede hayati öneme sahip olacaktır. Dünyanın ve hayatın nereye evirileceğini veriyi kontrol edenler belirleyecektir. Savaşlar artık yalnızca karada, denizde ve havada değil, dijital dünyada da olacaktır. Konvansiyonel savaş teknolojisi şimdi yerini siber silahlara, siber savaşlara ve insansız savaş araçlarına bırakıyor.

Açık kaynaklı istihbarat, kamuya açık bilgilerin sistematik olarak toplanması, işlenmesi ve analiz edilmesi sonucu elde edilen bilgiden istihbarat üretme disiplinidir. Günümüzde istihbarat birimleri çalışmalarını % 80 oranında açık kaynak verileri üzerinden yürütmektedirler. İçinde bulunduğumuz dijitalitalizasyon ve enformasyon çağında yapay zeka tabanlı akıllı ve öğrenen sistemlerin ortaya çıkışı ile açık-kaynaklı istihbaratın nerdeyse tamamı sosyal medya verilerine dayanarak hazırlanmaktadır.

Eskiden radyo ve televizyon yayınlarının dinlenmesi ve diplomatik servislerin bulundukları ülkedeki basını takip etmelerinden ibaret olan açık kaynaklı istihbarat, günümüzde internet ortamında sosyal medyanın, forumların ve deep web/dark web (derin ağ/karanlık ağ) kaynaklarının takibi ile yapılmaktadır. Tüm internet ağını bir buz dağı olarak düşünürsek açık ağ, suyun üzerinde kalan üst kısmıdır. İstatistiksel açıdan bu açık ağlar, tüm internetin ancak %5'ini oluşturuyor. Özel akademik yayınlar,  özel veri tabanları ve yasa dışı içerikler ihtiva eden Deep Web, yüzeyin altında kalır ve tüm web sitelerinin neredeyse %90'ını oluşturur. .

Açık kaynaklı istihbaratın yükselişindeki diğer bir faktör, uydu teknolojilerinin gelişmesi ile görüntü istihbaratı imkânlarının artmasıdır. Uydu yetenekleri çerçevesinde ticari firmaların devreye girmesiyle elde edilen istihbaratın kime satılacağı gibi, bu firmaların bu gücü kime karşı ve nasıl kullanacakları ciddi bir mesele olarak gündemini korumaktadır.

Açık kaynaklı istihbaratın, dijital teknolojiler sayesinde, askeri operasyonlar, siyasi ve sosyal olaylarda etkin bir rol oynadığı bilinen bir gerçektir. Meselâ, 2015 yılında ABD Hava Kuvvetleri, vurdukları DAEŞ’e ait bazı hedeflerin, örgütün sosyal medya paylaşımlarından ve forumlardaki içeriklerden yola çıkarak tespit edildiğini ilan etmişti.  Paris saldırıları veya Arap Baharı öncesindeki sosyal medyayı incelerseniz, bir şeylerin olacağına dair çok açık sinyaller olduğunu görürsünüz. YouTube’a yüklenen bir videodan havalanan bir uçağın taşıdığı silahları, sosyal medyada yayımlanan bir fotoğraftan bir birliğin gölgelerinin düşüş açısı ya da etrafta bulunan doğa örtüsü, uydu fotoğraflarının tespit ettiği bir tesis, ilgilisine çok şey anlatabilir.

Dijital ortamda veri üretim, işleme ve analiz trendleri Bilgi’nin yeni petrol olduğunu ortaya koyuyor. Yeni küresel güç tanımlamasında “enformasyon jeopolitiği” kavramı çok geniş ve çeşitli alanlarda kendisini gösteriyor. 4’üncü Sanayi Devrimi, daha önce sadece devletin yapabileceği kitlesel etkileme kabiliyet ve güç tekelini kırıyor. Teknolojinin sağladığı imkanlar,  devlet dışı aktörlerin de bu gücü kullanmalarını mümkün kılıyor. Düşünce kuruluşları, özel istihbarat şirketleri, teknoloji şirketleri, siber ağlar, seçim süreçlerini ve kamuoylarını manipüle etmek,  yapay zekâ yardımıyla geniş veri setlerinden ekonomik değer üretmek,  internet altyapıları ile çok sayıda veriyi paylaşmak gibi geniş bir spektrumda enformasyon jeopolitiğinin aktörleri olarak hareket ediyorlar.

Dolayısıyla, neyin gizli neyin stratejik ve açık kaynaklı olduğuna ilişkin fikirlerimizi gözden geçirmemiz, önemli ya da stratejik her bilginin de gizli olamayacağını, daha doğrusu, enformasyon çağında bir bilgiyi gizlemenin endüstri döneminden çok daha zor olduğunu anlamamız gerekiyor.[5] Siber güvenliğe yönelik saldırılar ve bunun bilgi ağları üzerindeki oluşturacağı risklere karşı da dikkatli olmak gerekiyor.

Yeni Global Tehdit “Siber Tehdit”…

Bilişim Teknolojisi bir yandan insana yeni beden ve zihin kabiliyeti kazandırırken, diğer taraftan, ister sosyal medya ile kamuoyunu etkileme olsun, ister bilişim sisteminize, ekonomiye, kritik altyapıya, nükleer ve biyolojik tesislere yapılan geniş etkili siber saldırılar gelecekte ciddi sonuçları doğurabileceği için büyük risk taşımaktadır. Bilgisayarın olduğu her yerde siber saldırı yapılabilir. Eğer ağınız iyi korunmuyorsa bunlara zarar vermek çok kolay olmaktadır. Saniyeler içerisinde banka hesapları boşalabilir,  şehir trafiği birbirine girebilir. Mailler okunabilmekte, kredi kartınız üzerinden alışveriş yapabilmekte, bilgisayarınızdaki gizli dosyalara ulaşabilmektedirler. Dijital ağların kontrol edilmesi oldukça zor olduğu için, “dijital kopyalama”  ile fikri mülkiyet hakkları rahatlıkla çalınabilmektedir.  Bunun için saldırganın sizinle aynı bölgede bulunması şart değildir. Dünyanın herhangi bir yerinden bunu yapabilmektedir.

Ukrayna seçim sistemi yazılımına girilmesi sonucu seçim sonuçlarının 20 saat gecikmeyle açıklanması, yanlış zafer iddialarının ortaya atılması ile karışıklığa ve halkın seçime duyduğu güvenin kaybolmasına neden olmuştur. İkinci ilginç siber olay 2014 yılı Aralık ayında Ukrayna’daki iki enerji santralinin şalterlerine uzaktan müdahale edilerek devre dışı kalması Batı Ukrayna’da bölgesel elektrik kesintilerine neden olmuştur. Ukraynalılar ancak altı saat sonra ve manuel yöntemlerle elektrik santrallerini tekrar çalışır duruma getirebildiler.  Benzer bir olay 31 Mart 2015’te Türkiye’de yaşanmış, ülke genelinde 6,5 saat elektrik kesilmişti. Bunun da siber bir saldırı olabileceği konusunda yorumlar yapılmıştı. 2011’de Citigroup’a yapılan devasa siber saldırı, ABD’nin NSA üzerinden yürüttüğü dinleme ve gözetleme faaliyetleri gibi birçok saldırı sayılabilir.

Savaşta hedefler siber ağlar üzerinden tespit ediliyor, silah araç ve gereçlerinin birçoğu siber ağlar üzerinden çalışıyor.  Cisimler hava ve uzay alanında fark edilebiliyor ama siber alanda ne ile karşılacılağı tahmini güç oluyor. Siber ordular, insansız silah ve araçlar, robotlar, 5G projesi, dünyayı bugün her anlamda çok daha kırılgan bir hale getirmiştir. 

İnsanoğlunu Nasıl Bir Gelecek Bekliyor?

Dijital bir geleceğe doğru giden insanlık dünyayı bambaşka bir seviyeye taşıyacak büyük bir geçiş dönemine doğru ilerlemektedir. E- mail filan derken ardından e-ticaret, e-devlet, e-iş ve e-banka kavramları peş peşe gelmeye başladı.  İnsanlar işyerine gitmeden istedikleri yerde istedikleri gibi çalışabilmekte, klasik mesai saati anlayışı da ortadan kalkmaktadır. Toplantılar, seminerler video konferanslar sanal ağlar üzerinden yapılmaktadır. Yapay zekalı insansı robotlar doktorlardan daha hızlı, daha doğru teşhis, tedavi ve daha yüksek performanslı ameliyat yapabilecektir. Avukatların, savcıların aylar süren hazırlıklarını yapay zekâlar çok daha hızlı ve daha kapsamlı bir şekilde yapabilecektir.

Endüstri 4.0 ile istihdam alışkanlıkları da değişecek, bazı meslekler önemini kaybederken bazı yeni meslek türleri oluşacak. Dijital dönüşüm çağında çağrı merkezi operatörlüğü, kuryelik, çiftçilik, güvenlik görevlisi gibi mesleklerin yapılış şekli değişecek, kol emeğine dayalı meslekler yerini zihin emeğine dayalı mesleklere bırakacak. Birçok meslek yerini bilgisayar yazılımlarına, robotlara bırakacak. Psikolojik destek veren doktor ve danışmanlar evden hizmet vermeye başlayacak. Yapay zekâ ile öğretmenler aradan çıkararak video eğitimlerin yanı sıra robot öğretmenler iş başı yapacak.

Gelecek kişiyi ve toplumu gözetleme ve kontrol edebilme üzerine kurgulanıyor. Bilindiği gibi, Çin, büyük bir Sosyal Kredi Sistemi kurmuş durumda. Sistem şahıslara sahip oldukları puanlara göre prim veya ceza veriyor. Yapay zeka entegre edilmiş yüz tanıma sistemine sahip milyonlarca kamera insanların her adımını kontrol ederek onlara puan veriyor ve bu puanlar sayesinde, Çin vatandaşları iyi vatandaş ya da kötü vatandaş olarak sınıflandırıyor.  Sistem,  harcama alışkanları, sosyal medya kullanımı, tanışıp görüştüğü kimseler, arkadaş çevresi gibi son derece kapsamlı unsurların dahil olduğu bir algoritmayı kullanıyor ve psikolojik analizler yapabiliyor. Avrupa Birliği, “Aşı Pasaportu” konusunu gündemine aldı bile. Bu pasaportu almadan bir yerden bir yere gidemeyeceksiniz. Bu pasaportu almak için ya Chip taktıracaksınız, ya aşı olacaksınız. 

Orwell’in  1984 romanında şöyle bir ifade geçiyor: “Biz, zorla boyun eğilmesinden hoşlanmayız. Bize kendi isteğinle uymalısın. Biz bize başkaldıranları yok etmeyiz. Akıllarını ele geçirip değiştirir, yeniden biçimlendiririz. Ondaki tüm kötülüğü yok eder, onu yalnız görünüşte değil, tüm gönlü ve tüm ruhuyla kendi tarafımıza çeker, sonra öldürürüz.” ( sh.289) Korona süreci ile birlikte insanlar bu tehlikeyi bir daha yaşamamak için demokrasi, insan hakları gibi iddialarını bir yana bırakıp kendilerine gönüllü olarak çip taktırmak için koşa koşa gitmeye hazır hale gelecektir.  Çünkü herkes bunun gerekli olduğuna inandırılacaktır. 

Rockefeller Vakfı’nın 1 Haziran 2010 tarihinde yayınlamış olduğu “Geleceğe Dair Uluslararası Kalkınma ve Teknoloji Senaryoları”[6] başlıklı bir raporda, küresel bir pandemi de dahil olmak üzere dünyanın dört farklı senaryoda nasıl etkileneceğini öngörüyor. Rapordaki dört senaryodan biri olan, "LOCK STEP" (Kilitlemek) operasyonu,  küresel elitlerin bir polis devletini uygulamak için bir salgını nasıl üretmeyi planladıklarını gösteriyor. Koronavirüs bahanesi altında İnsanoğlunun tüm alışkanlıkları ve hayat tarzı yeniden tasarlanmaya ve “Dijital Dünya Düzeni” test edilmeye başlanmıştır. Adeta insanlığa dijital dünya düzenine geçiş denemesi mi yaptırılmaktadır. Dünya blokchain tabanlı dijital bir topluma evrilmeye başlamıştır.

NATO Bilim ve Teknoloji Organizasyonu Direktörü Alan SHAFFER şunları söylüyor; “1950’lerde IBM’i kuran Thomas Watson; “Sadece beş adet bilgisayara ihtiyaç duyan bir dünya pazarı var.” demiş. 1990’ların başında, Microsoft'un kurucusu Bill Gates de,  “640 KB’lık hafıza herkese yeter” demiş ama her ikisi de yanılmış. 2013 yılında insanlık 4.4 zettabyte dijital veri üretti. Rekor düzeydeki bu üretimin 2020 yılında 44 zettabyte’a, 2025 yılında ise 163 zettabyte’a çıkacağı tahmin ediliyor. 1 zettabayt. 1024 eksabayt. 1048576 petabayt. 1073741824 terabayt. 1099511627776 gigabayt. Bu verilerin birçoğunu da görsel unsurlar oluşturuyor.  O yüzden teknolojinin gelecekteki kullanımını tahmin etmek oldukça zor. Hibrit savaştan bahsediyoruz.  Artık patlayıcıları bıraktık ve siber teknolojilerle bilgi harbi unsurlarına yönelik vasıtaların silah sistemleriyle nasıl bütünleşik halde çalışabileceği üzerinde duruyoruz.” “Otonom sistemlerin yapay zekâları vardır ve platformlarla, sensörlerle bütünleşik bir yapıdadırlar. Hızlı kararlar alabilmek için biz bunları siber alanda kullanıyoruz. Seyir füzelerinin fırlatılması tam da otonom sistemin kendisidir. Seyir füzelerini hedefe yönlendiririz, fırlatırız ve füzenin hedefi otonom olarak bulmasını ve etkisiz hale getirmesini bekleriz.“[7]

Sonuç…

Yarın hayatın neye dönüşeceğini veriyi kontrol edenler belirleyecek ve kendi bilinçleri çerçevesinde yönlendirecekler. Çünkü Yapay Zekâ, Makine Öğrenimi, Büyük Veri, Nesnelerin İnterneti, İşletim Sistemi elindeyse güç ondadır. Bugünün büyük ekonomileri mal ve üründen çok bilgi ve hizmete dayalıdır ve bugünün gücünü fikirler, beyinler belirliyor.

Bir “derin dijital organizasyon”, insan ile ilgili gizli açık her detayı toplayıp değerlendiriyorlar. Kurulup işletilen bir istihbarat ağı mevcuttur. Fakat buna karşı gerekli hukuki düzenlemeler henüz yapılmadığından bir istihbarat örgütü muamelesi görmemektedir.

Elimizdeki bilgiler jeopolitik konumundan ve bölgedeki gelişmelerden dolayı Türkiye’nin düzenli bir biçimde hedef alındığını göstermektedir. Dünyada en fazla siber saldırıya uğrayan ülkeler arasında yer almaktadır. Siber saldırıların önlenmesi, verinin yurt içinde kalması, yüksek hızlı geniş bandın yaygınlaştırılması, kritik uygulamaların yerli imkânlarla geliştirilmesi ve kendi komutası altındaki ağ sistemlerini koruması için Türkiye’nin iletişim altyapısını güçlendirecek her türlü teşebbüs devlet teşvikleri ile desteklenmelidir.

Eğer gerekli düzenlemeler şimdiden yapılmazsa, başkalarının erişimleri kontrol edilemezse, giderek bu elit zümre insan bedenine ve zihnine hükmetme yeteneğine kavuşacağı için tehlike büyüktür. Sistemi kuran ve işleten onlar olduğu için, bir virüsle sanal dünya çökertildiğinde elinizdeki akıllı telefonlar, bilgisayarlar bir hiçe de dönüşebilir.

Dünyada yaşanan ticaret savaşlarının dijital dünyaya yansıması sonucunda teknolojiye erişimin kısıtlanması yoluna gidebilirler. Dijital gelecekte ezilmemek için, kendi donanımımızı üretmek, kendi yazılım projelerimiz için geliştirilmiş bir yapay zeka algoritması oluşturmak gerekmektedir. Aksi takdirde bu yeni dalganın altında kalmamız kaçınılmaz olacaktır. Bu teknolojileri çok iyi kullanan, kendini geliştiren toplumlar geleceğin lideri olacaktır.

Tasarımı başlanan yeni sosyal hayatın inşasına müdahil olmamız, insanlık adına aklın, fıtratın, adaletin üstünlüğünü rehber edinen bir anlayışla şekillenmesi için çözümler üretmemiz gerekmektedir.


[1]https://www.yeniakit.com.tr/haber/dilipak-2013te-uyarmisti-ben-soyleyince-dudak-bukenler-buyurun-1230410.html

[2] https://www.businessinsider.com/neuralink-elon-musk-microchips-brains-ai-2021-2

[3]https://tr.sputniknews.com/yasam/202005081041993682-musk-bebeklerine-verdikleri-ilginc-ismi-savundu-insan-dilinin-    modasi-10-yil-icinde-gececek/

[4] https://www.karar.com/yazarlar/salih-cenap-baydar/dijital-vesayet-1588305

[5] https://www.perspektif.online/acik-kaynakli-istihbaratin-gelecegi-turkiye-ne-yapmali/

[6]Rockefeller Foundation.“Scenarios for the Future of Technology and International Development.” 2010.

[7] Savaşın değişen modeli: Hibrit savaş.--editörler Yücel Özel, Ertan İnaltekin;çeviren Melih Arda Yazıcı.-- İstanbul: Milli Savunma Üniversitesi, 2018. s.86

DOHA SALDIRISI BİR DÖNÜM NOKTASI KAOTİK BİR KIRILMA VE DİPLOMASİNİN ÇÖKÜŞÜ

  Metin Alpaslan   – Umran Dergisi/Ekim 2025-374. Sayı Terör ve işgal devleti İsrail’in 9 Eylül’de uluslararası hukuku ihlal ederek, Doha’da...