1 Temmuz 2006 Cumartesi

KAOS’TAN BESLENENLER

(Umran Dergisi)

 

Türkiye hem siyasi hem ekonomik sorunlar yaşadığı bir döneme girdi. Ülkenin her yanında çeteler ve hukuksuzluk fışkırırken, bombalar patladı, suikastlar düzenlendi.  Bir anda siyasi ve ekonomik açıdan bir belirsizlik içine girildi.  Çankaya savaşı, erken seçim süreci ve de Ağustos başında yapılacak Yüksek Askeri Şura  ile TSK'nde yeni kuvvet dengelerinin belirlenmesi trafiği yanında, 39 Yıla mahkum edilen Şemdinli sanıkları ile ilgili karar gündemi meşgul eden konular oldu.

Birbirinden farklı senaryolar üretip, ortamın kaynaması için ellerinden geleni yapanlar. ülkede gerilim yaratarak darbeye davetiye çıkarmak isteyenler var. Medyanın büyük bir bölümü ve CHP sorumsuzca  Hükümet aleyhine veryansın etmekteler. 50 yıldır darbelerden medet ummuş  partinin başkanı, AKP'nin Cumhurbaşkanlığı seçimini, "devleti ele geçirme" olarak gördüğünü iddia ediyor. Sanki AKP'liler bu ülkenin insanı değil.. Sanki Baykal devletin tek sahibi de kimseye kaptırmak istemiyor. Sivil ve askeri bürokrasinin uzantısı olan CHP demokratik yollarla elde edemediklerini ülkeyi kamplara bölerek elde etme çabası içinde. 

Cumhurbaşkanı Sezer ve Baykal üç ayda dört kere Köşk'te yemek yemişler. Son yemeğe Genel Kurmay Başkanı da katılmış. Meclis'te  anayasal olarak cumhurbaşkanını seçme imkânı varken, Baykal,  görev süresinin bitmesine on buçuk ay kalan Sezer'den neyin desteğini istiyor sorusunu herkes soruyor.  Anlaşılan o ki,  30 Ağustos'a kadar gerilim iyice tırmanacak, sıcak günler yaşanmaya devam edeceğiz.

Kendisini cumhuriyetin bekçisi olarak gören CHP, "ben olmasam Cumhuriyet elden gider" diyor. Kuruluşundan bu yana 80 yıl geçmesine rağmen hala birileri Cumhuriyet korumak ve kollamak görevini durmadan tekrarlıyorsa, hala bu göreve soyunuyorsa, Cumhuriyet'de bir şeylerin yanlış gittiğini düşünmek lazım.  

Deniz Baykal'ın, 'Cumhuriyet milli mücadele ile kazanıldı. Sandıkta kaybedilmeyecek' şeklindeki demeci, halkı yok sayarak,  gerektiğinde sandığa da müdahale edileceğini ima eden nezaketsiz tavrı bir siyasi parti liderine yakışmamaktadır. Baykal sırtını hangi güç odaklarına dayadı ki  ancak bir aşiret devletinde olabilecek tehditler savuruyor. Bu devletin  kuralları yokmuş gibi davranarak bir takım tertiplerle mevzilerini korumak isteyenler, Cumhuriyeti politik hesaplarının aracı yaparak ülkeyi kaosa götürenler bu anaforun herkesi yutacağını bilmelidirler.

Korkunç Komplo

Şemdinli davası, Danıştay saldırısı, Atabeyler çetesi gibi arka arkaya gelen olaylar, Devletin içinde bir kavga olduğu izlenimini veriyor. Susurluk’tan sonra, derin devlet ile devlet arasında sorun çıkmıştı..  Devletin içinde, çeteciliğin artık devleti çok çürüttüğünü ve daha fazla devam edemeyeceğini düşünen bir yapı ile, devletin  bazı birimlerinde yasalara uymama hakkına sahip olduğuna inanarak örgütlenmiş bir başka yapı var. Şemdinli'de de devlet derin çeteleri suçüstü yakalamıştı. Ordu mensubu iki kişi bombalı bir eylemle Güneydoğu'yu provoke etmeye kalktı ve suçüstü yakalandı ve bu suçları  mahkeme kararıyla sabit oldu. 

Danıştay saldırısının şokunu henüz atlatamayan Türkiye'de, bu sefer yine karanlık senoryaların ve komplo teorilerinin üretilmesine yol açacak "Atabeyler" adlı yeni bir çete oluşumu ortaya çıkarıldı. Liderliğini bir Pilot Yüzbaşının yaptığı  grupta, Özel Kuvvetler'de görevli bir astsubayın da çetenin bombacısı olduğu öne sürüldü.  Ankara Terörle Mücadele  ekiplerinin, Eryaman'da gerçekleştirdiği  operasyonda, Başbakan'a ve danışmanına yönelik suikast hazırlığı içinde oldukları iddia edilen 3'ü asker 9 kişi yakalandı. Zanlılarla birlikte Glock marka tabanca ile C-4 tipi patlayıcı ve Cumhuriyet Gazetesi'ne saldırıda da kullanılan MKE yapımı bombalar ele geçti. Ev sanki bir cephanelik gibi.

"İyi çocukların" güçlü odaklardan aldıkları destekle çetecilik yaptıkları, tehlikeli buldukları kişileri devlet adına katlettikleri, canları istediği zaman provokasyonlar tezgahlayıp meşru hükümetleri devirmek için türlü tezgahlar tertipledikleri bir ortamda, halkımız ordusundan farklı açıklamalar beklemektedir.  TSK'nın şabeli işlerle ilişkilendirilmesi, kirli dedikodulara alet edilmesi vatandaşı üzmektedir.

Bırakın Ordunun Yakasını

Genelkurmay Adli Müşavirliği de, tıpkı birkaç gün önce Ertuğrul Özkök'ün yazdığı gibi Van 3.Ağır Ceza Mahkemesinin Şemdinli sanıklarını mahkum eden kararının "Yüksek Askeri Şur'a öncesi askeri yıpratmayı" amaçladığını vurguluyor. Ayrıca Adli Müşavirlik bu kararla "Sarıkaya'nın rövanşı alınıyor" gibi hukuk diline hiç uymayan,  siyasi bir değerlendirme de yapıyor. Bu davanın en başından beri,  siyasi bir dava olarak görüldüğü, hükümetin yediği ültimatomdan, Van savcısının başına gelenlerden  belliydi. Bir iddianamede bir kuvvet komutanının adı geçiyor diye kıyameti kopardılar. İki ordu mensubu görevli oldukları sırada, bir çete oluşumu içerisinde  bomba patlatıp adam öldürmekten mahkum oldularsa, bu zaten ordu için yeteri kadar yıpratıcı bir durum değil midir? Ortada böyle bir çete oluşumu varken, Mahkemenin kararını Askeri Şur'a'dan önce veya  sonra vermesinin ne önemi vardır.

Aslında şu anda kamuoyu, TSK'dan böyle "karşı saldırı" niteliğinde açıklamalar değil; durumun vahametine uygun,  ordunun itibarını korumaya yönelik, içinde ortaya çıkan bu tip yapılanmaların üstüne ciddiyetle gideceği inancını yaratan açıklamalar bekliyor. Devletin en önemli kurumunu değişik hesaplar doğrultusunda istismar eden bu yapılanmalara dur denilmesini istiyor. Medyanın ve CHP'nin orduyu   keyfi manşetlere ve günlük politikalara alet etmesi daha ne kadar devam edecek? Ne zaman ordunun yakasından düşecekler. Provokatif manşetleri kabak tadı vermeye başladı. Yok "genç subaylar rahatsızmış", yok "YAŞ'la oynanmaya çalışıyormuş", v.s. Bu ülkenin ordusunu yargıyla karşı karşıya getirmek için elinden geleni yapan bir zihniyet  en az teröristler kadar tehlikelidir.

Hükümetin Durumu

Türkiye'deki istikrarsız ortam giderek büyütülüyor şimdi. Laikçilerin istediği de  buydu zaten. Kızılelma koalisyonu, ulusalcılar,  AKP'nin ayağının sürçmesi için fırsat bekliyordu. AKP gerekli adımları atmak yerine, bu laikçi cephenin eline "laikliğin tarifini yeniden yapalım", "türbana Danıştay değil, ulema karar versin" diyerek, kendi eliyle kendisini yıkmak isteyenlere bütün kozları verdi. 

Şemdinli olayının ucu nereye varırsa varsın sonuna kadar gidileceğini söyleyen Başbakan, ilk önce "hırsız içeride "diyen Emniyet İstihbarat Daire Başkanını görevden aldı. Adalet Bakanı  Savcıya sahip çıkmayarak ihraç edilmesinin yolunu açtı. Bugün AK Parti bu kadar zor duruma düştüyse  Şemdinli’deki duruşu nedeniyledir.  Hükümet çok ciddi bir şekilde zemin kaybetti.  Türkiye’de aydınlar hakkında birçok dava açıldı. İddianamelerden dolayı savcılara bir  soruşturma açıldı mı bilmiyoruz. Savcı bir generalden söz ettiği için işinden oluyor ama bir yazardan söz ettiği zaman  gerekirse canına okuyor..

28 Şubat sürecinde dik duramayanların akıbetini biliyoruz. Şimdi aynı omurgasız tavırları gösterenler, yine onlardan umutla bir şeyler bekleyenleri hayal kırklığına uğratmak üzereler. Başbakan bir selam veriyor, bir selamı geri alıyor. Hükümet bir adım atıyor, baskılar gelince iki adım geri gidiyor. Bunu da politika zannediyor, iktidar olduğunu sanıyor. Dayandığı kitlenin hiçbir meselesini çözmeyen, yeni bir heyecan dalgası oluşturamayan hükümetin maalesef siyasetteki gücü tartışılır durumdadır. Adam gibi ülkeyi yönetmek yerine, türlü tezgahlarla özgürlükleri kısmak için ülkeyi karıştırmak isteyenlerin ekmeğine yağ sürer gibi polis ve jandarmanın yetkilerini artıran düzenlemelerle Türkiye'de özgürlükler daha da zayıflatılırsa bunun acısını ilk çekecek olan  siyasi iktidar olacaktır.

Terörle Mücadele Kanunu (TMK)

Eylemlerin hız kazanması sonucunda, hak ve özgürlükleri iyice kısan TMK yeniden Meclis gündemine getirildi. Sivil toplum örgütleri tarafından hükümete ve meclis üyelerine iletilen mesajlarla; bu kanunun bir baskı kanunu olduğu, süresiz "olağanüstü hal"  uygulamaları ile ülkeyi bir açık hava cezaevine dönüştüreceği, toplumun tüm kesimlerini zor duruma düşüreceği belirtilmesine rağmen Meclis tasarıyı görüşmeye devam ediyor.

Başörtüsü yasağını veya YÖK'ü protesto edeceklere,  bir vakıf veya derneğin Türkiye’de "Kuran yasağı" vardır demesine, aynı vakıf ve dernekte Kur'an öğretilmesine,  vakıf ve derneklere kurban bağışında bulunulmasına ağır cezalar gelmektedir. Bir protesto esnasındaki bir işaret nedeniyle en azından örgüt üyesi iddiası ile 15 yıl hapis cezası ile yargılanmanın önü açılacaktır. Yapılmak istenen masum bir yardım nedeniyle, "teröre finansman" sağlama iddiası ile insanların yargılanması söz konusu olabilecektir. Mülki amirler ve kolluk güçleri müşahhas delil olmadan sadece istihbarata dayanarak şüphelendiği kişinin hayatını zindana çevirebilecektir. Taslağa göre 'suç işlemesinden şüphelenilen' kişilerin,  tüm mal varlıklarına, vali, kaymakam, emniyet müdürü emriyle el konulabiliyor. Bu kişilerin belli yerlere seyahat etmesi yasaklanabiliyor. evine alacağı misafire bile müdahale edilebilecektir.

Vatandaşın  ifade özgürlüğünü, gösteri ve protesto haklarını, haber alma ve verme haklarını ciddi anlamda kısıtlayan, savunma makamını iyice zayıflatan, para ödülü nedeniyle bir çok müfterinin birçok masum insanın canını yakacağı TMK tasarısı, sivil toplum kuruluşlarını "silahsız terör örgütü" olarak görmektedir.

"Hukuk devleti" ve "adaleti" tesis etmek yerine özgürlükleri kıstlayacak olan yeni baskıları millet istemiyor.  Ceza müeyyideleri terör dışı alanlarda masum vatandaşları ezecektir. Bunun, sosyal ve siyasi faturasını da bu kanunu çıkaranlar ödeyecek, vebaline katlanacaklardır.

Medyada Kadının Bir Metâ Olarak Kullanılması

A.Ü. İletişim Fakültesi öğretim üyesi Doç. Dr. Mine Gencel Bek tarafından yapılan "Medya ve Toplumsal Katılım" adlı araştırmada, 'haberlerde dahi kadının cinselliğinin yoğun bir şekilde kullanıldığı' sonucu ortaya çıkmış. On ay süre ile 4 gazeteyi baz alarak yaptığı araştırmada, kadınların teşhir edildiği haber sayısı 1620 iken erkeklerin oranı 101 olarak belirlenmiş. TV'de görülen kadınların büyük çoğunluğunun eğlence ve magazin dünyasından ünlüler olduğu görülmüş.

Konu sağlık göster baldırbacak, konu turizm baldırbacak, konu spor göster baldırbacak. Herşeyin ilacı baldırbacak, göğüs, manken, kim kimin kucağında belli değil. Bir sürü homoseksüel, kadın kılığına girmiş erkek. Yok Huysuz virjin, Fatih Ürek, Kuşum Aydın, bir sürü Allahın belası. Sanki bu ülkede doğru dürüst sanatçı yokmuş gibi sadece bu ahlaksızlar teşhir ediliyor.

Bazı medya organları da gaflet ve ihanet içerisinde bu yozlaşmaya çanak tutuyorlar. Türkiye'deki ahlaki çöküntüyü hızlandırmak ve yozlaşmayı artırmak için dış güçler tarafından finanse ediliyorlar. "Fuhuş"un adı "çıkma" olmuş. Falan sözde sanatçı filanla çıkıyormuş. Gömlek değiştirir gibi birbirlerini değiş tokuş yapıyorlar. Bu insanların gayri ahlaki yaşamları topluma örnek bir hayat olarak sunuluyor. Toplumda ciddi bir değer kaybı söz konusudur.

İşte Başörtüsü Anketinin Sonuçları

Sabancı Üniversitesi ve Işık Üniversitesi’nin ortaklaşa gerçekleştirdiği "Türkiye’de Sosyal Tercihler Araştırması"nın ortaya koyduğu bulgulara göre, Türk toplumunun yüzde 68’i başörtülü öğrencilerin üniversitelerde özgürce okuyabilmesine destek veriyor. Ülke genelinde 1.846 kişiyle yüz yüze görüşme yöntemiyle gerçekleştirilen araştırma ortaya ilginç sonuçlar çıkarıyor. Halkın yine yüzde 65’i başörtüsünü devlet memurluğunun önünde bir engel olarak görmüyor. Geçtiğimiz aylarda Boğaziçi Üniversitesi ve Açık Toplum Enstitüsü tarafından yürütülen bir araştırmada, kamuoyunun yüzde 93’ünün başörtüsünden rahatsızlık duymadığı belirlenmişti. Araştırmanın bir başka sonucu da ülkede sıkça dile getirilen "Cumhuriyet tehlikede, şeriat gelecek" iddiasının karşılığının olmadığını gösteriyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

DOHA SALDIRISI BİR DÖNÜM NOKTASI KAOTİK BİR KIRILMA VE DİPLOMASİNİN ÇÖKÜŞÜ

  Metin Alpaslan   – Umran Dergisi/Ekim 2025-374. Sayı Terör ve işgal devleti İsrail’in 9 Eylül’de uluslararası hukuku ihlal ederek, Doha’da...