1 Ocak 2004 Perşembe

“İSLAMİ TERÖR” İLE İSLAM’I VURUYORLAR

(Umran Dergisi)


“İSLAMİ TERÖR” SÖZÜ HEPİMİZN KANINA DOKUNUYOR

Başbakan Sn. R.Tayyip ERDOĞAN “İslami Terör” lafı kanıma dokunuyor derken, aslında bütün Müslümanları rahatsız eden bu yakıştırmanın tutarsızlığını dile getiriyordu. İslam ve Terör bir arda düşünülmesi asla mümkün olmayan iki kavramdır. İslam; barış, esenlik, güvenlik, hayır ve iyilik gibi hususları içinde barındıran bir kavramdır. Terör ise; kargaşa , bozgunculuk, düşmanlık, zulüm ve fitne gibi anlamları içerir. Muhtevaları ve hedefleri itibariyle birbirine zıt bu iki kavramın özellikle batı toplumunda sürekli olarak bir arada zikredilmesi kasıtlı bir harekettir. Allah düşüncesinden, din anlayışıdan kötülük üretilemez. Küçük bir grubun yaptığı eylemden dolayı bir dini sulayamazsınız. Bırakın İslamı hiçbir din bu tür eylemleri desteklemez. İçinde dini motifler içeren protestan IRA’nın yaptığı terörden dolayı Hıristiyan dinini suçlayabilirmisiniz.

BU HAREKETLER KİME KARŞI YAPILMIŞTIR

Bu hareketler Türkiye’ye karşı yapılmıştır. Türkiye konumu itibariyle Ortadoğu ve Orta Asya’yı yönlendirmesi gerekirken, bu misyonuna sahip çıkmayarak ve küresel hegemonyanın kuyruğuna takılarak yoluna devam ettiği için başkalarınca yönetiliyor ve teröre maruz kalıyor. Yıllardır ABD’nin Ortadoğu’daki yanlış ve adaletsiz politikalarının günahının kefaretini Türkiye çekiyor. Bu terör eylemleri olmasaydı Batı çok zor durumda kalacak, ettiklerinden dolayı dünya tarafından sorgulanacaklardı.

Bu suretle;  Türkiye bir dayatmanın içine sokulmuş, küresel tehdidin muhatabı olmuştur,  Laikçilerin Müslümanlara daha çok düşmanlık etmelerine vesile olmuştur,  Türk kökenli vatandaşlar Kürt kökenli vatandaşlara düşman edilmek istenmiştir. Düzelmeye başlayan ekonomik dengeler bozulmaya çalışılmıştır. Ne zaman Türkiye’de ekonomik dengeler rayına oturmaya başlarsa mutlaka karşısına bir problem çıkıyor. Türkiye’nin İslamcı kadrolar vasıtasıyla ekonomik bakımdan düze çıkarılması küresel kapitalizmin işine gelmez.  AB yolunda İslam referanslı bir ekibin önemli yol kat etmesi de bazı çevreleri rahatsız etmiş olabilir. Refahyol döneminde yapılan anketlerde gelecek seçimlerde Refah Partisinin %33 oy alacağı söyleniyorken 28 Şubat patladı. Şimdi de AKP’nin %48 oy alacağını söylüyor anketler. Tarih tekerrür mü ediyor acaba?

Bu hareketler İslam’a ve Müslümanlara karşı yapılmıştır. Dünyadaki cari sistemler insanı mutlu edememiştir. İnsanlığı mutlu edecek bir alternatif olan İslam yine karalanmak istenmiştir. Eylemlerin sonucuna baktığımızda, bu eylemler vesilesiyle; (a) İslam’ı terör ile özdeşmiş gibi gösterilmeye çalışılmış (b) Müslümanları cani gibi gösterilmiş, (c) Batı toplumunun İslam’a karşı tavır almasını, İslam’ı bir düşman gibi algılamasını sağlamıştır.

BU HAREKETLER KİMİN İŞİNE YARAMIŞTIR

Bu olaylar ABD-İngiltere- İsrail ittifakının işine yaramıştır. Bush ve Blair kendi halkları önünde en kötü dönemlerini yaşıyorlardı. Bush’un İngiltere’yi ziyareti esnasında çok büyük protesto gösterileri yapılıyordu. Tam bu sırada Türkiye’de İngiliz hedefleri bombalanıyor. Yapacakları basın toplantısından sadece bir saat önce (ne tesadüfse) patlayan bombalar üzerine, her ikisi de çıkıp hemen El-Kaideyi işaret ederek,  “Bakın işte terör devam ediyor” dediler ve daha büyük tepkilerden kurtuldular. Bilindiği üzere  - Irak’ın işgali bahanesiyle söyledikleri yalanlar nedeniyle- kamuoyu yoklamalarında her ikisinin de raytingi düşüyordu.

Ayrıca bu olaylar, Irak’ın işgali sonrasında Batı’da soğuyan anti-İslam dalgasını yeniden alevlendirdi. Bu ABD’deki muhafazakâr Hıristiyan ile Yahudi Lobisi için İran ve Suriye’ye ileride yapılacak müdahalelere zemin hazırlamak için çok önemliydi. Tam da ABD Suriye’ye sataşırken İstanbul’daki bombalamaların faillerini Suriye’de aranması manidardır. Laik Suriye medreselerinde nasıl Radikal İslamcı yetiştirilir anlamak mümkün değildir. İmam-Hatiplere rağbetin arttığı bir dönemde Suriye uzantılı din eğitiminin terörle ilişkilendirilmesi ilginç.

Diğer taraftan, geçmiş tecrübelerden ve cevapsız kalan bazı sorulardan yola çıkarak olaya bakacak olursak insan biraz da projektörleri içeriye çevirmekten kendini alıkoyamıyor. Acaba yasama, yürütme, yargı erklerinin yanında, dördüncü erk olarak Türkiye’de mevcut olan “derin devlet” erkinin  Kıbrıs, MGK Tüzüğü, Kamu Yönetimi Yasası gibi kırmızı çizgilerinin devletin istemediği tarzda sonuçlandırılması durumunda istikrarın yok edileceği ve yine bir “disiplinli demokrasi”ye geçilebileceğinin  sinyali olabilir mi? Erdoğan’nın vizyonu ile anlaşamadıklarının, kendisine ve misyonuna bir meydan okumanın mesajı olabilir mi? İslami referansları olan hükümetin, müesses nizamın sivil ve askeri bürokrasisi ile sağlıklı bir ilişki kurma çabalarını zorlaştırmaya yönelik bir hareket olabilir mi?  

TALİBAN, USAME VE EL KAİDE’Yİ İSLAM İLE BİRLİKTE DÜŞÜNMEK YANLIŞTIR

Taliban ve El Kaide’nin Batı’nın eseri olduğunu herkes söylüyor. Taliban, İslamı gerici ve çirkin göstermekten başka bir işe yaramamıştır. Zamanında Sosyalizm’e karşı bu örgütler desteklendi. Özellikle Afganistan’a vaki Rus işgaline karşı bilhassa ABD CIA aracılığıyla bu tip örgütlere her türlü desteği verdi.  Bir söylentiye göre, ABD’nin Guantanamo üssündeki esirleri iki seneden beri sorgusuz sualsiz tutmasının esas sebebi El Kaide ile ilgili sırların ortaya çıkmaması içindir. Rus işgali sırasında CIA ile El-Kaide arasında çok yakın ilişki olmasına rağmen bugün Usame bin Ladin’in bulunamaması ilginç. 11 Eylül gibi çok uzun süre hazırlık gerektiren ve birçok ülkenin insanının kullanıldığı bir eylemin yaılıncaya kadar hiç bir

Batı’nın Rusya’ya karşı desteklediği İslami guruplar ABD’nin “yeşil kuşak” politikasından sonra, bir bumerang gibi anti-Amerikancı oldular ve bu olaylar meydana çıktı. Dikkat ederseniz bombalar genellikle İslam kuşağının doğu ucundan batı ucuna kadar-Fas’tan Endonezya’ya kadar-İslam ülkelerinde patlamaktadır. Niçin El-Kaide ABD, İngiltere veya İsrail’de herhangi bir eylem yapmıyor da hep İslam coğrafyasında yapıyor. Devlet arkalıklı gizli servislerin desteği olmadan bu kadar geniş bir coğrafyada bir programa göre uygulandığı anlaşılan bu eylemleri yapmak mümkün müdür? ABD Suudi Arabistan’daki vatandaşlarını ülkeyi terk etmek için uyardıktan bir gün sonra Riyad’da bombalar patlıyor.

ORTADOĞU’DA HARİTALAR YENİDEN ÇİZİLİYOR

El Kaide markası ile terör yaptırılıyor. ABD’nin 11 Eylül’den sonra iç ve dış kamuoyuna sunduğu bir hedef olan El-Kaide, herkes tarafından  algılanması mümkün olan medyatik  kimliğiyle aslında ABD’nin işine yaramaktadır. Bu hayalet sayesinde ABD her seferinde, “Ben failleri biliyorum, merak etmeyin” yorumunu yapabilmektedir.  ABD kamuoyu Usame Bin Ladin ismi ile yönlendiriliyor. Bush’un emperyalist politikalarına zemin hazırlanıyor. Sürecin kökeninde ABD’nin dünya hakimiyeti ideali vardır. ABD kendi menfaatlerini korumak için terör üretmek durumundadır. Terörle mücadele kisvesi altında dünyadaki konumunu güçlendirmeye, ekonomik kaynakların üzerine oturmak istiyor.

Ortadoğu yeniden dizayn edilirken bu bölgede bazı devletlere bazı roller verilecek. Türkiye gibi asırlarca bölgede patronluk yapmış bir ülkenin bu senaryoların dışında tutulması mümkün değildir. İslam dünyasının bu dağınıklığına sahip çıkacak, toparlayacak önder bir ülkeye ihtiyaç vardır.

AVRUPA TİMSAHIN GÖZYAŞLARI

Avrupa bir taraftan terörü lanetlediğini söylerken, diğer taraftan eylemlerden sonraki tavrıyla yine her zamanki ahlaksız çifte standart tavrını ortaya koymuş, Adalet Bakanı Sn Cemil Çiçek’in dediği gibi “timsahın gözyaşları”na benzer tavırlar sergilemiştir. Bombalamalardan sonra Avrupa Konseyi’nin Türkiye’de yapacağı çeşitli faaliyet ve toplantılar iptal edilmiştir. Bazı kültürel ve sportif faaliyetler yine Avrupalılar tarafından iptal edilmiştir. İngiltere ve İtalya takımlarının  terörü bahane ederek Türkiye’ye gelmemeleri ve  UEFA’nın yapılan itirazlara rağmen bunu onaylaması Türk turizmini olumsuz yönde etkilemiş, önemli ölçüde rezervasyon iptalleri yaşanmıştır.

Bu tavırlar teröre prim ve cesaret vermektedir. Terörün istediği de budur. Yani terörün amacıyla Avrıpalı dostlarımızın(!) samimiyetsiz tavırları çakışmaktadır. Bu vahim davranışıyla Batı Türkiye’yi sanki bir terör ülkesiymiş gibi göstermiştir. Bombalamalardan hemen sonra İngiliz Dış İşleri Bakanlığının vatandaşlarını Türkiye’ye gitmemeleri hususunda uyarmaları yine bu samimiyetsiz politikalarının ürünüdür. Hakkında ttuklama kararı olan bir çok terörist elini kolunu sallayarak Avrua’da dolaşırken, Suriye ise, zanlı dahi olsa istenen şahısları derhal Türkiye’ye iade etmiştir.

İSLAM İLE TERÖRÜ YANYANA GÖSTERMEK

Bütün dünyada Müslüman kanı akıtılırken, İslam dünyasında kan ve gözyaşı varken terörle İslam’ı bağdaştırmak, İslam ile teröre aynı pencereden bakmak  büyük haksızlıktır. İslam’ı terörü teşvik eden bir din gibi göstermek doğru değildir. Terörün İslam’ın özüyle, söylemiyle ilgisi olamaz. Ben Müslümanım diyen biri terörist olabilir ama bu onun şahsını bağlar, İslam’ı bağlamaz.

ABD’nin İslam elbisesi giydirerek yaptırdığı bu operasyonlar psikolojik bir savaştır. Küresel hegemonyaya karşı alternatif olan İslam’ı yıpratmak, İslam’ı hasım ve katil gibi göstermek, Müslümanları rahatsız etmektir. Bush’un, “Bu bir haçlı seferidir” tezine mesnet olsun diye bu belayı kurgulamıştır.  Tıpkı 11 Eylül’ün hemen ardından olduğu gibi yeniden İslam-Terör ilişkisi kurulmaya, İslam’ın terör ürettiği kanaatine odaklanmaya çalışıldı. İslam coğrafyasının doğal terör rezervi olduğu, İslam Dünyasının teröre yataklık ettiği bir kampanya başlatıldı.

Sovyetler dağildiktan sonra İslam’ı yeni düşman olarak ilan eden Batı idi, ABD idi, NATO idi. Tehlikeyi kırmızıdan yeşile döndüren Batı idi. Çünkü küresel kapitalizm sömürüye devam etmek için bir “öcü” yaratması gerekiyordu. İslam’ı hasım olarak ilan eden küresel güç, kendisine karşı duracak tek alternatif olan İslam’a yüklediği terörist imajıyla, onun cazibesini yok etmek istmekte, kendisine ülkemizden de işbirlikçiler bulabilmektedir. İslam’ın imajını bozmak için Müslümanı teröristle, İslam’ı da terörle özdeşleştirmek emperyalist hegemonyanın ve onun yerli işbirlikçilerinin son numarasıdır.

NE TERÖRDÜR NE DEĞİLDİR

Neyin terör olduğunu, neyin olmadığını ayırt etmek gerekir. Terörün tarifini herkes körün fil’i tarif ettiği gibi veya siyasi ve ideolojik görüşüne göre yapıyor. ABD, İslam dünyasında pervasızca kan akıtmaktadır. BM’nin yasakladığı napalm ve uranyumlu bombaları Müslümanların üzerine yağdırmaktadır. Eğer Müslümanlar arasından terörist çıkıyorsa bunun baş müsebbibi yine ABD’dir. İsrail askerleri Filistin’de çocukları katlederken, insanların başlarına evlerini yıkarken terörizme karşı savaş veriyor ama Filistinli öldürürken terörist oluyor. Irak’ın işgaline direnen insanlara terörist mi diyeceğiz?

“İslami terör varmı, yokmu?” sorusuna muhatap olan dindar yazar ve gazetecilerin bu sorulara cevap vermeden önce, karılarında oturan ve söze  “Ben de Müslümanım ama” diye başlayan ve İslami teröre örnek olarak Haricileri, Hasan Sabbahı veya bazı halifelerin suikaste kurban gitmesini gösteren çok bilmiş “laikçilere” demesi gerekir ki, eğer böyle bir problem varsa bundan herkesin sorumlu olduğunu hatırlatmalıdır. 28 Şubat süreci başladığından beri yaptıkları zulümlerle Müslümanları az mı terörize etmeye çalıştılar. Devleti halkıyla kavga ettirmede son derece becerikli olan bir çevre, her konunun akıl ile değil de bilek kuvveti ve şiddet yoluyla hizaya getirildiği bir toplum oluşturdular. Halkı çileden çıkararak terörize etmeye çalıştılar.

YAPILMASI GEREKEN

Müslümanların manüplasyonlara gelmemesi lazım. 28 Şubat sürecinde bazı önder tiplemeleri ile İslam ve Müslümanlar kötülenmeye çalışılmıştı. Şimdi aynı tipler yine sahnede. Hükümetin durumu iyi okuması gerekir. Hükümete karşı olan bu hareketler muhtemelen bitmeyecek ve iktidardan indirinceye kadar devam edeektir. Türkiyeyi vurmak, yıldırmak istiyorlar.

İslamı merkezi olarak temsil edecek bir devlet, bir makam yoktur. İslam alemi iğdiş edilmiş ve başıboş durumdadır. Siyasi, fikri, kültürel başıbozukluk nedeniyle İslam alemi savrulmuş durumdadır. Bu durumunu tarif edecek, karar verecek bir otorite yoktur. Bu eylemler karşısında Türkiye’nin gerilemeden İslam’a sahip çıkması gerek. Bu eylemlerin İslam’da asla yerinin olmadığını anlatması gerek. İslam’ın posta kutusu gibi kullanılan El Kaide gibi örgütlerin elinden İslam’ı almalı İslam biziz demelidir. İslam Türkiye için bir avantajdır. Müslümanlık Türkiye’nin en güçlü yönüdür.

Güç olarak zayıf düşürülen Müslümanlar kesinlikle psikolojik yılgınlığa düşmeden fikri yükselişte yoğunlaşmalı, İslam’ı estetik bir biçimde anlatmalıdırlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

DOHA SALDIRISI BİR DÖNÜM NOKTASI KAOTİK BİR KIRILMA VE DİPLOMASİNİN ÇÖKÜŞÜ

  Metin Alpaslan   – Umran Dergisi/Ekim 2025-374. Sayı Terör ve işgal devleti İsrail’in 9 Eylül’de uluslararası hukuku ihlal ederek, Doha’da...