(Umran Dergisi)
Türkiye Nasıl Görünüyor…
Son zamanlardaki gelişmeler taşları yerinden oynatılan Ortadoğu ve İslam Dünyasında kartların yeniden karıldığını ortaya çıkarmıştır. İran’ın bölgedeki Şii kitleleri esas alarak sürdürdüğü yayılmacı politikasının önde gelen aktörü Kasım Süleymani’nin öldürülmesi, Suriye-İdlib’teki gelişmeler, Akdeniz’de ki münhasır ekonomik bölge ile ilgili olarak Türkiye’nin Libya ile imzaladığı Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin mutabakat muhtırası ve Doğu Akdeniz’de sondaj çalışmalarına devam etmek konusundaki haklı ısrarı sonucunda Akdeniz’deki enerji sahalarında edindiği patronaj, bölgedeki jeopolitik oyunları yeni bir okumayla değerlendirmeyi zorunlu kılmaktadır.
Söz konusu gelişmeler, bölgesel düzlemde dengelerin değişmeye başladığının göstergesi ve yeni bir konjonktürün işaret fişekleri olarak okunmalıdırlar. Türkiye ile Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti arasında imzalanan anlaşma, Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi pasifize etmeye çabalayan ve gün geçtikçe bir blok hüviyeti kazanan İsrail, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi(GKRY) ve Mısır dörtlüsünün başta EastMed diye adlandırdıkları boru hattı projesi olmak üzere geliştirdikleri bütün süreçleri sekteye uğratmıştır.
Libya’da Batılıların ve Rusya’nın işbirlikçi Hafter’e verdiği desteğe Akdeniz’deki enerji rekabetinin bir parçası olarak bakmak gerekiyor. Türkiye’nin söz konusu bloğa karşı neredeyse tek başına durarak yaptığı karşı hamleler emperyal odakların ve başta İsrail olmak üzere bölgedeki işbirlikçilerinin ayağına basmıştır. Ayrıca Türkiye ile Libya Hükümeti arasında imzalanan savunma anlaşması da Türkiye’nin sadece Akdeniz’deki doğal gaz rezervleri ile ilgili değil, Libya’nın geleceğinde de söz sahibi olduğunu, bundan böyle bölgede daha etkin rol alacağını, kendisini dışlayan projelere karşı kararlı bir duruş sergileyeceğini göstermiştir.
İşte bu nedenle, Türkiye’nin
Ortadoğu’daki aktif politikası bölgedeki ABD ve İsrail işbirlikçilerinin işine
gelmiyor. Avrupa Birliği Türkiye’nin bölgeye sondaj gemisi göndermesine tepki
gösteriyor, Akdeniz’deki ihtilafta Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ı desteklediğini
ilan ediyor. Mısır, Yunanistan, İtalya, Ürdün
ve İsrail bir araya gelerek; Kahire merkezli Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nu (DAGF)
oluşturuyorlar. ABD daha ileri giderek, Doğu Akdeniz Güvenlik ve Ortaklık
Yasası adını taşıyan tasarıyı Temsilciler Meclisi’nden geçiriyor. Bu tasarı
Doğu Akdeniz'de İsrail, Yunanistan ve GKRY arasında kurulan enerji ve güvenlik
ortaklığına tam destek verilmesini öngörüyor. Tasarıda ayrıca Güney Kıbrıs’a
uygulanan silah ambargosunun kaldırılması da yer alıyor.
Türkiye’nin kuşatıldığı, bir ateş çemberine alındığı, ülkemize karşı şer güçlerin ittifak ettiği ve bu baskının siyasi iradeyi zorladığını müşahede ediyoruz. Evet, tarih yine tekerrür ediyor. Küfür tek millet olmuş durmadan saldırıyor.
İslam Dünyası Ne Durumda…
İslam dünyası, ümmeti uçurumun eşiğine itebilecek bir dağınıklık ve iç savaş hali yaşıyor. Müslüman toplumlar olarak ağır imtihanlara tabi tutulduğumuz bir dönemden geçiyoruz. Müslümanların bulunduğu her beldeden alevler ve feryatlar yükseliyor. Soğuk Savaş Sonrası Dünya Hâkimiyet Mücadelesinde; hegemonik güçler İslam’ı hedef olarak seçtiler. Dünyada İslam’a karşı bir kuşatma hareketi var. Türkiye’nin kuşatılmasına da bu bağlamda bakmak gerekiyor.
11 Eylül saldırılarının ardından “topyekûn Haçlı” savaşı stratejisiyle İslam dünyasına yeni nizam vermek isteyen ABD, hegemonyasını güçlendirecek türlü türlü senaryolar devreye sokarak bölgede kirli emellerine hizmet edecek piyonlar bulmaya devam ediyor.
Saddam Hüseyin yönetiminde milyonlarca Şii Araplar, Sünni Kürtler zulme maruz kalarak katledilirken, yüz binlercesi yerinden yurdundan edildi. Saddam sonrası gelen intikamcı kesim, Sünni Arapların marjinalleşmesine ve ezilmesine sebep oldu. Bu vahşice zulümlerin ardından el-Kaide ve DEAŞ gibi örgütler ortaya çıkarıldı. DEAŞ’ı temizliyoruz bahanesiyle bölgede taş üstünde taş baş üstünde baş bırakmadılar. Bölgeye keder ve ölümden başka bir şey getirmediler.
Arap Baharı yalanı ile bölgedeki şeyh, kral monarşilerine ve diktatörlerine karşı sözde bir tehdit algısı oluşturuldu. Uyguladıkları darbe, karşı devrim, iç savaş ve dış müdahalelerle Arap Kara Kışına döndürdükleri bölgede İslami uyanış hareketlerine türlü operasyonlar yaptılar. Kendi imalatları vahşi örgütler ürettiler. Bölgedeki despot yönetimler batılı dostlarıyla anlaşıp sert bir müdahaleyi finanse ettiler. 2011 de Suriye’de Esed zulmü başladı. 2013 te Sisi Mısır’da darbe yaptı. Ardından çeşitli ülkelerde Müslümanlara karşı bir dizi operasyon yapıldı. Türkiye ve Katar ihvana sahip çıkıp kadrolarına himaye sağladığı için ciddi bir abluka ve ambargo stratejisi ile karşı karşıya kaldı. Türkiye’yi kırk yıldan beri meşgul eden PKK terörüne her türlü desteği verdiler
Amerika ve İsrail’den
korkan İslam coğrafyasındaki yöneticiler, Hakk’ın adaletin, ehliyetin ve
liyakatin temsilcisi olmaları gerekirken, yolsuzlukla, hırsızlıkla, haksızlıkla
anılmaları dert ve dava sahibi Müslümanları ümitsizliğe sevk etmiştir. Zulüm, kavmiyetçilik,
mezhepçilik, baskı ve şiddetten çokça mustarip olan bu bölgede Müslümanlar
korkutularak, sindirilerek işgalin önü açılmıştır.
Müslümanların Güç Ve Kuvvet Sahibi Olmaları Gerekmektedir…
Tarihin dönüm noktalarından birini yaşıyoruz. Yenidünya düzeni dedikleri şeyin İslam ile sorunu vardır. İslam’ın, dünyaya yeni bir nefes, yeni bir ruh verecek değerlere sahip olduğunu biliyorlar. İslam dünyasında İslami birikimler arttıkça tedirgin olmaya başladılar. Kendi tefessüh etmiş cahili düzenlerine karşı İslam’ın bir kurtuluş reçetesi olmasını engellemek istiyorlar. Küresel bir alternatif olmasını önlemek için İslam dünyasında yükselen direniş bilincini kırmak, önünü kesmek istiyorlar.
Dünyada sayısı Müslümanlardan daha kalabalık birçok din ve felsefi görüş olmasına rağmen, İslam’ın hedef olarak seçilmesi tesadüfi değildir. Global dünyanın Firavunlarına karşı İslam’dan başka alternatif oluşturabilecek bir görüş, felsefe veya din yoktur. Müslümanların güçlü olması küresel düzenin önünde en büyük engeldir.
Bu nedenle bir yandan “Ilımlı İslam” politikaları ile İslam’ı kendilerine göre ehlileştirme operasyonları devam ederken, diğer yandan Müslümanları tahrik edip, ne yapacaklarını bilmeyen plansız, programsız hareket eden bir sürü görüntüsü verdirerek aşağılamakta ve terörize ederek İslam’ın bir umut olmasını önlemek ve güçsüzleştirmek istemektedirler.
Yaşadığımız bu süreç Müslümanlar olarak bize yeni sorumluluklar yüklemektedir. Gayret göstermesi gerekenlerin gayretsizliği bu zilletin sebebidir. Hedefsiz, morali bozuk, neyi ne kadar, nerede, ne zaman yapması gerektiğini bilmeyen aciz ve zayıflık içindeki umudunu kesmiş bir topluluk hiçbir şey yapamaz. Biz kendimiz olamadıkça; kendi değerlerimizle dirilmedikçe; iki asırdır başımızda döndürülen oyunlara uyanıp bu oyunları bozma kararlılığı gösteremedikçe; ezilmekten, horlanmaktan, katliamlara, tahkirlere maruz kalmaktan, piyonlarca yönetilmekten kurtulamayız.
Gerçekten dertli olanların
birbirine el uzatma ve halka halka zincirler oluşturarak bu topluluğa bir ümit
ve taze kan vesilesi olmaları gerekir. İşte “güç”ü asil oluşturacak budur. Bu başlatılabildiği anda müminler, tüm inkârcı ideolojilere karşı mutlaka üstün
geleceklerdir.
Daha fazla zulüm, daha fazla kan ve daha fazla şiddet kapıda bekliyor. Yem olmak hususunda aymazlık ve gaflet içinde olanların, kimse gözünün yaşına bakmayacaktır.
Bu kitle güç haline gelebildiği takdirde birçok taş yerinden oynayacak ve dengeler değişecektir. Nasıl güç haline gelinebileceğinin olmazsa olmaz şartı ise şudur: ciddi İslami kaygılar taşıyan Müslümanların mevcut bütün sistem, düşünce ve hayat tarzlarına meydan okuyabilme bilincinde olmalarıdır. Akif’in dediği gibi “elleri böğründe yatan şaşkın adam” modundan çıkıp, bunca dağınıklık ve perişanlık içindeki ümmetin bir mensubu olarak, haysiyetli bir kalkışla, zalimlere karşı sesini yükseltmek, ne isteyip ne istemediğini haykırmak, organize bir şekilde direnişe geçmektir.
Müslüman Dünya İslam’a Yakışmamaktadır…
Hiçbir topluluk hak etmediği bir hal üzere bulunamaz. Eğer bugün İslam dini ve Müslümanlar eleştirilme konusu oluyor, vahşet, terör gibi kavramlarla bir arada anılacak hale geliyorlarsa, Müslümanlar tutarsız, güvenilirliğini yitirmiş, marjinal suçlamaları ile karşılaşıyorlarsa şapkamızı önümüze koyup düşünmenin vakti gelmiştir.
Bugün çağın firavunlarıyla, çağın baskıcı, sömürücü, asalak güçleriyle, nemrutlarıyla mücadele etmeyen mümin olamaz. Bu müminlik vasfının tabiatına aykırıdır. Kendini İslam’a nispet edenlerin büyük çoğunluğu bu zulümler karşısında ya sessiz kaldılar, ya da çeşitli sebeplerle zalimleri meşru gören bir adaletsizliğe sürüklendiler.
Bu zaviyeden
bakıldığında biz Müslümanların durumu ve duruşu biraz problemlidir. Günümüzde
İslam ümmeti kendisini ve sorunlarını ifade edememektedir. İslam ümmeti İslami
anlamları temsil edememektedir. İslam ümmeti örnek olamamaktadır. Günümüzde İslami idealle, yaşanan gerçekler
arasında maalesef çok büyük boşluklar bulunmaktadır. Burada yenilen "İslam
"değildir. Yenilen "Müslümanım" diyen ama İslam’ı hayatına hakim
kılmayanlardır.
Bu gün Müslümanların
topraklarından öte; devletleri, kültürleri, beyinleri işgal altındadır. Bu
işgalin farkına varmadan, sinirlerimize yerleşmiş devşirmelerden, kripto
ecnebilerden ülkelerimizi arındırmadan fiziki-silahlı işgallerden kurtulamayız.
Kendi fikirleri istikametinde bir hazırlıkları, proje ve programları olmadığı için, sahibi olmadıkları projeleri tartışmakta, başkalarının oluşturduğu gündem içinde kaybolup gitmektedirler. Hep bir yerlerden beklemek, işi birilerine havale etmek, Sadece akıl verip aradan çekilerek, başkalarının oluşturduğu gündemlerle yatıp kalkarak, güç oluşturmak mümkün görülmüyor.
Bahaneler üreterek mücadelen kaçış vardır. Bu düşkün ve şaşkın halimizi sadece Batı karşısında 200 yıldır alınan mağlubiyetlere bağlamak yanlıştır. Kimseye kızmadan önce, toplum olarak kendi yanlışlığımızı aramamız, kendimize dönüp bakmamız, kendi kimliğimizi sorgulamamız gerekmektedir. Görev ve sorumlulukların yerine getirilmesinde ihmâlci ve sorumsuz davrananlar, helak olup gitmiş eski kavimlerde olduğu gibi, toplumsal yozlaşma sonucunda yok olup giderler.
Tereddüt göstererek,
korkarak ve çekinerek bir yere varmak mümkün değildir. Çekingenlik ve korkaklık
özgürlük düşmanlarına cesaret vermektedir. Kendimize gelmediğimiz sürece
küresel gücün karşısında duramayız. Şu an bu üstün gücün karşısında askeri
olarak durabilecek bir güç yok. Ancak biz gerekli gayreti gösterirsek Allah’ın
yardımı bize ulaşacaktır. Nitekim Yüce Allah buyuruyor ki; “Siz Allah’ın dinine
yardım ederseniz, O’da size yardım eder, ayaklarınızı sabit kılar” (Muhammed,7),
Bir başka ayeti kerimede ise; “Azab size gelmeden önce, Rabbinize dönün ve O’na
teslim olun; sonra yardım göremezsiniz” (Zümer, 54) buyuruluyor.
Üzerine düşen görevi
yapmayanlar ise uğradıkları zulümler karşısında sadece dövünüp duracaklardır.
Tohumun toprağın üstüne yeni bir hayatla çıktığı gibi bir gün kabirden
çıkartılacağımızı, Rabbimizin huzuruna gidip yaptıklarımızın ve
yapmadıklarımızın hesabını vereceğimizi düşünüp, hayatımızı ona göre
düzenlemeliyiz. Üzerimizdeki ölü toprağını atmamız, silkinmemiz gerekmektedir. Çözüm,
medeniyet projemizin ve iddiamızın olması ve onu gerçekleştirebilme kabiliyetimizde
yatıyor.
Bir tarafta israftan çatlayanlar, diğer tarafta açlıktan ölen insanların olduğu ve zulmün kol gezdiği bir ümmetin mensubuyuz. Bir Müslüman için “ümmet bilinci” imani ve ahlaki bir zorunluluktur. Dönüp kendimize bakmalı ve şu soruları sormalıyız; Biz ne yaptık? Müslümanların içine düştüğü bu zillet halinden ıstırap duyduk mu? Ben ne yapmalıyım diye kendimize sorduk mu? Üzerimize düşeni gerçekten yaptık mı? Zalimlerin zulmüne, hırsızların vurgununa dur dedik mi? Ben neyimle Müslümanım diye kendimize sorduk mu? Gerçekten Allah’a kul olduk mu?
Ümitvar Olmak
Kuvveti üstün tutan zulüm ve işgal düzeni yerine, Hakk’ı üstün tutan bir sistemin gelmesi için umudumuzu korumalı, umudu kendimiz yeşertmeliyiz. Biz inanıyoruz ki, istikamet üzere olur, başka medeniyet havzalarında hayat hakkı aramak yerine, değerlerimize sahip çıkarak kendimizi sağlam tutarsak Allah’ın yardımı bize ulaşır ve ayakta kalmayı başarırız. İman edenler, Allah'ın rahmetinden asla ümit kesmezler. Rabbimiz buyurmuştur: "Allah'ın rahmetinden umut kesmeyin. Çünkü kâfirler topluluğundan başkası Allah'ın rahmetinden umut kesmez." (Yusuf, 87)
Mümin olmanın temel ölçütü sadece kendi evinin önünü süpürmek değil, kapitalizme, emperyalizme, Siyonizm’e, zulme, sömürüye karşı olmaktır. Bu işlerden kendimizi muaf tutamayız. Sadece birilerine tezahürat yaparak, arkanızdayım diyerek sorumluluktan kurtulamayız. Ömrümüzü sadece okuyarak veya birilerini dinleyerek geçiremeyiz. Gayret ve fedakârlıkta ya birbirimizin yanında veya bir adım önünde olmamız gerekmektedir. Hiç olmazsa en az maç ve futbol muhabbeti yaptığımız kadar dinimizi konuşmalıyız. Tribünlerden biraz sahaya inmek gerekiyor.
Dinimizi ciddiye almamız, bir çığır açmamız gerekmektedir. Çığır açmak birikimle olur. Birikim ise beraberliği gerektirir. Birikimli bir beraberliği gerçekleştirmek zorundayız. Bugünkü kötü ve karanlık günlerin daha hayırlı ve aydınlık günlere tebdili, inancımızın arkasına birikim, güç ve irademizi koyduğumuz zaman mümkün olabilecektir. Allah, dinine yardım edenlere yardım edeceğini ve onların ayaklarını sabit kılacağını buyuruyor.
Mekkeli Müslümanlar o gün var olan cahili egemenlik sistemine karşı durarak inkılâpçı bir çıkış yaptılar. Bugün de bu yöneliş şuurlu Müslümanları bekliyor. Bu şuurlu ve mefkure sahibi Müslümanlar toplumlarına yönelip öncülük etseler İslam dünyasının çehresi değişecek, İslam ülkeleri Müslümanların ayağına pranga vuran bu yönetimlerden kurtulacaktır.
Hem haklı hem muktedir olursanız adaleti sağlayabilirsiniz. Mazlumken sadece adaleti istemek yetmez. Mazlumiyetten kurtulmanın ve adaleti tesis etmenin yolunun muktedir olmaktan geçtiği unutulmamalıdır.
Bu mazlum coğrafyanın sükûnete kavuşması, Kudüs’ün mahzuniyetinin giderilmesi ve birliğimizin-dirliğimizin daim olması için artık batıl olanı, münkiri, küfrü, kâfiri daha fazla konuşmanın bir faydası yok. Bundan sonra problemleri konuşmak yerine, çözümler ve yapılması icap edenleri konuşmak gerekiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder